siteme hoş geldiniz iyi vakitler geçirmek dileğiyle ÖMER AKGÜN
 
matematik konusu
 
  Ana Sayfa
  => kümeler
  => matematık tarihi ve gelisimi
  => oran oranti
  => tam sayilar sorulari
  => karekoklu sayilar
  => rasyonel sayilar
  => ucgenler
  => tirigonometri
  => uslu ifadeler
  => cozumlu sorular
  => dogru parcasi
  => matematik şiirleri
  => eski yunanda geometri
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  ebob ekok
  proplemli matematik resimlerri
matematık tarihi ve gelisimi
Yeni sayfanın içeriği

Matematik, bilimadamlarının anlaşılmaz konuşmaları ya da hayatımızın en

güzel yıllarında başımıza bela olan bir ders değildir. Matematik bir yaşam

biçimidir, hayata bakış açısıdır.

Kitabın yazarı Sinan Sertöz bir belgesel olarak hazırlanan eserini yazıya

dökerken çok zorlanmış. Ekranda çok işine yarayan el hareketlerini ve

mimiklerini yazıya aktaramamanın büyük sıkıntısını çekmiş. Ama açıkçası

bütün bunlara değmiş. Ortaya, okunmaktan zevk

duyulan, insana çok şeyler kazandıran, hayata bakışını değiştiren bir eser

çıkmış. Kitap, kısa kısa denemelerden ve bazı matematikçilerin hayat

hikayelerinden oluşuyor. Bunlardan bazıları:

Ezberle!

Ankara’da, kullanılmış kitap satan dükkanların birinde bir matematik kitabı

buldum. Kitap, lise düzeyinde ve İngilizceydi. Muhtemelen kolejlerden

birinde okutulmuştu. Kitaba dikkatle bakıldığında bazı cümlelerin altının

çizildiği bazı formullerin çerçeve içine alındığı

görülüyordu. Ama bu çizimler bastıra bastıra, adeta acı çekercesine

yapılmıştı. Matematik dersi, bu öğrenci için bir işkenceye dönüşmüştü. Bunun

sebebini anlamak zor olmadı. Bir sayfada şöyle bir yazı geçiyordu:

“Aşagidaki bagintilar ezberlenmelidir.” Matematik

kesinlikle ezberlenmez. Matematik öğrenilir. Matematiği ezberletmeye

çalışmak onu işkenceye dönüştürmekten farksızdır.

Şah ve Mat

Satranç oyununu herkes bilir. Oyunun en önemli taşı olan şah, tek başına çok

güçsüzdür. Etrafında koruması yoksa, şah yitirilir ve oyun kaybedilir. Yani,

kral tek başına bir hiçtir. Kralı kral yapan askerleri, vezirleri,

yardımcılarıdır. Rivayete göre satrancı bulan rahibin ülkesindeki hükümdar

bu güzel dersi anlamış ve rahibi ödüllendirmek istemiş. Hükümdar, rahibe ne

isterse vereceğini söylemiş. Bunun üzerine rahip, henüz dersini almamış olan

hükümdara bir ders daha vermek istemiş. “Fazla bir isteğim yok, sadece biraz

buğday istiyorum.” diye söze başlayan rahip, satrancin altmiş dört kareli

tahtasini göstererek, “birinci kare için bir, ikinci kare için iki, üçüncü

kare için dört, dördüncü kare için sekiz buğday” istiyorum, demiş. Yani bu

şekilde her kare için bir öncekinin iki kati bugday istemiş. Hükümdar bu

istegi uygun görmüş ve hesabin derhal yapilmasini emretmiş. Onuncu karede

sadece bir avuç bugday varken otuzuncu kareye gelinince elli ton bugday

olmasi herkesi biraz heyecanlandirmiş. Ama asil sürpriz altmiş

dördüncü karedeymiş. Hesaplanan bugday miktari kentilyonlari bulmuş. Bu da

dünyanin yaklaşik bin beş yüz yillik bugday üretimine eşit. Tabiki

günümüzdeki üretim miktariyla. Bu işin faizini de hesaba katarsak rahibe

olan borcumuz ödememiz gün geçtikçe imkansizlaşiyor.

Sicilya Savunmasi

Satrançta bir savunma biçimi olan “Sicilya Savunması” terimi belki de

Arşimed’in, ülkesi Sicilya’yı savunmak için gösterdiği insanüstü çabadan

doğmuştur. Sicilya, Roma-Kartaca Savaşında, Kartaca’yı destekleyince,

Romalılar tek bir adadan ibaret olan Sicilya’yı almaya karar verdiler.

Devrin en büyük donanmasını, başında devrin en

büyük komutanıyla Sicilya’ya gönderdiler. Ama karşilarinda Arşimed’in

olduğunu bilmiyorlardı. Arşimed ilk önce, çukur aynaları kullanarak, Roma

donanmasındaki gemilerin yelkenlerini yaktı. Daha sonra palangalar

kullanarak gemileri balık gibi avladı. Mancınıklar kullanarak donanmayı

delik deşik etti. Savaşarak adayı alamayacağını anlayan Romalılar

adayı kuşatıp beklemeye başladılar. Stokların tükenmesine karşı yapacak bir

şeyi olmayan Arşimed, bütün azmine rağmen adayı kurtaramadı. Ama arkasında

yıllar sonra bile kitaplarda yazılacak bir hikaye bıraktı.

Ataullah Efendi

Osmanlı İmparatorluğunun şanssız bilimadamı Ataullah Efendi’nin başina

gelenler, kolay kolay kimsenin başina gelmez. Ilk önce, hakettigi halde

saray doktorluguna getirilmiyor. Kendisinin yerine saray doktoru olan

kişinin iftirasi sebebiyle sürülüyor. Yillar sonra Imparator gerçegi ögrenip

Ataullah Efendi’yi affediyor ama olaylar bununla kalmıyor.

Kendisine affedildiğini söylemeye gelen habercinin dili dolanınca olanlar

oluyor. “İtlakınıza (affınıza) ferman getirdim” demesi gereken haberci

“İtlafınıza (idamınıza) ferman getirdim” deyiverince Ataullah Efendi

oracıkta heyecandan ölüyor.

 

 

 

 

 

                            

 
   
Bugün 13 ziyaretçi (17 klik) kişi burdaydı!
ÖMER AKGÜN Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol