Yeni sayfanın içeriği
Matematik, bilimadamlarının anlaşılmaz konuşmaları ya da hayatımızın en
güzel yıllarında başımıza bela olan bir ders değildir. Matematik bir yaşam
biçimidir, hayata bakış açısıdır.
Kitabın yazarı Sinan Sertöz bir belgesel olarak hazırlanan eserini yazıya
dökerken çok zorlanmış. Ekranda çok işine yarayan el hareketlerini ve
mimiklerini yazıya aktaramamanın büyük sıkıntısını çekmiş. Ama açıkçası
bütün bunlara değmiş. Ortaya, okunmaktan zevk
duyulan, insana çok şeyler kazandıran, hayata bakışını değiştiren bir eser
çıkmış. Kitap, kısa kısa denemelerden ve bazı matematikçilerin hayat
hikayelerinden oluşuyor. Bunlardan bazıları:
Ezberle!
Ankara’da, kullanılmış kitap satan dükkanların birinde bir matematik kitabı
buldum. Kitap, lise düzeyinde ve İngilizceydi. Muhtemelen kolejlerden
birinde okutulmuştu. Kitaba dikkatle bakıldığında bazı cümlelerin altının
çizildiği bazı formullerin çerçeve içine alındığı
görülüyordu. Ama bu çizimler bastıra bastıra, adeta acı çekercesine
yapılmıştı. Matematik dersi, bu öğrenci için bir işkenceye dönüşmüştü. Bunun
sebebini anlamak zor olmadı. Bir sayfada şöyle bir yazı geçiyordu:
“Aşagidaki bagintilar ezberlenmelidir.” Matematik
kesinlikle ezberlenmez. Matematik öğrenilir. Matematiği ezberletmeye
çalışmak onu işkenceye dönüştürmekten farksızdır.
Şah ve Mat
Satranç oyununu herkes bilir. Oyunun en önemli taşı olan şah, tek başına çok
güçsüzdür. Etrafında koruması yoksa, şah yitirilir ve oyun kaybedilir. Yani,
kral tek başına bir hiçtir. Kralı kral yapan askerleri, vezirleri,
yardımcılarıdır. Rivayete göre satrancı bulan rahibin ülkesindeki hükümdar
bu güzel dersi anlamış ve rahibi ödüllendirmek istemiş. Hükümdar, rahibe ne
isterse vereceğini söylemiş. Bunun üzerine rahip, henüz dersini almamış olan
hükümdara bir ders daha vermek istemiş. “Fazla bir isteğim yok, sadece biraz
buğday istiyorum.” diye söze başlayan rahip, satrancin altmiş dört kareli
tahtasini göstererek, “birinci kare için bir, ikinci kare için iki, üçüncü
kare için dört, dördüncü kare için sekiz buğday” istiyorum, demiş. Yani bu
şekilde her kare için bir öncekinin iki kati bugday istemiş. Hükümdar bu
istegi uygun görmüş ve hesabin derhal yapilmasini emretmiş. Onuncu karede
sadece bir avuç bugday varken otuzuncu kareye gelinince elli ton bugday
olmasi herkesi biraz heyecanlandirmiş. Ama asil sürpriz altmiş
dördüncü karedeymiş. Hesaplanan bugday miktari kentilyonlari bulmuş. Bu da
dünyanin yaklaşik bin beş yüz yillik bugday üretimine eşit. Tabiki
günümüzdeki üretim miktariyla. Bu işin faizini de hesaba katarsak rahibe
olan borcumuz ödememiz gün geçtikçe imkansizlaşiyor.
Sicilya Savunmasi
Satrançta bir savunma biçimi olan “Sicilya Savunması” terimi belki de
Arşimed’in, ülkesi Sicilya’yı savunmak için gösterdiği insanüstü çabadan
doğmuştur. Sicilya, Roma-Kartaca Savaşında, Kartaca’yı destekleyince,
Romalılar tek bir adadan ibaret olan Sicilya’yı almaya karar verdiler.
Devrin en büyük donanmasını, başında devrin en
büyük komutanıyla Sicilya’ya gönderdiler. Ama karşilarinda Arşimed’in
olduğunu bilmiyorlardı. Arşimed ilk önce, çukur aynaları kullanarak, Roma
donanmasındaki gemilerin yelkenlerini yaktı. Daha sonra palangalar
kullanarak gemileri balık gibi avladı. Mancınıklar kullanarak donanmayı
delik deşik etti. Savaşarak adayı alamayacağını anlayan Romalılar
adayı kuşatıp beklemeye başladılar. Stokların tükenmesine karşı yapacak bir
şeyi olmayan Arşimed, bütün azmine rağmen adayı kurtaramadı. Ama arkasında
yıllar sonra bile kitaplarda yazılacak bir hikaye bıraktı.
Ataullah Efendi
Osmanlı İmparatorluğunun şanssız bilimadamı Ataullah Efendi’nin başina
gelenler, kolay kolay kimsenin başina gelmez. Ilk önce, hakettigi halde
saray doktorluguna getirilmiyor. Kendisinin yerine saray doktoru olan
kişinin iftirasi sebebiyle sürülüyor. Yillar sonra Imparator gerçegi ögrenip
Ataullah Efendi’yi affediyor ama olaylar bununla kalmıyor.
Kendisine affedildiğini söylemeye gelen habercinin dili dolanınca olanlar
oluyor. “İtlakınıza (affınıza) ferman getirdim” demesi gereken haberci
“İtlafınıza (idamınıza) ferman getirdim” deyiverince Ataullah Efendi
oracıkta heyecandan ölüyor.